Merhaba 3x

-->

Bugün 9 Nisan 2014 bir başka deyişle doğum günüm bir başka deyişle şu hayattaki 30 yılımı doldurduğum gün. Artık yaşımı soranlara 30 diyeceğim. Aman sakin gün aldın verdin sen 31indesim falan demeyin, tekrarlıyorum benim yaşım artık 30 :)

Her yaş günüm için tabii yazı yazmak olmaz ama bu yaşın önemi büyük, koca bir on yıl daha geride kaldı. 40 yaşımda blog yazmaya devam eder miyim, o zaman nerelerde olurum bilmiyorum o yüzden bu onyıl dönümünü kayda geçirmek lazım.

Neyse devam edelim, doğum günüme saatler kala geride kalan 3 on yılı gözden geçirdim.

0 – 10

Bebişlikten çocukluğa geçip ergenliğe kapak atmak üzereyken geçirdiğim bu on yılın önemli bir kısmını çok hatırlamıyorum. En çok hatırladığım annem, ablamla beraber Balçova Demirci Efe Sokaktaki evimizde geçirdiğimiz günler. Bir de tabii belediye otobüslerine otostop çekerek okula gitme çabalarım. Çok çok uzak değildi ama o yaşımda sanırım bana kocaman geliyordu yollar. Bir de tabii serde üşengeçlik o yaşlardan var demekki :)

Ha bir 10. doğum günüme yakın dönemin hükümetinin açıkladığı 5 Nisan kararları sonrası mahalledeki derin sessizlik. Tam olarak ne olduğunu o dönemde idrak edemesem de annemin “Çocuklar daha dikkatli harcayalım” uyarısını hala dün gibi hatırlarım.

10 – 20

İlkokul bitti bitecek derken bu koca on yılda ortaokul, lise derken üniversite bile geldi.  Orhangazi İlkokulu, Vali Kutlu Aktaş İlköğretim Okulu, Bornova Anadolu Lisesi, Özel Özdeniz Lisesi, İzmir Büyük Dershane, Kubilay Dershanesi, Armada Dershanesi. Ne çok eğitim kurumuna gitmişim. Tabii belirtmeden olmaz bu yaş aralığımda tanıştım iş hayatıyla.

Sevgili büyüğüm Aydın Bilgin‘in himayesinde 1995 yılında yani ilkokulu bitirdiğim yaz o dönemki Yeni Asır Pazarlama firmasının bisiklet atölyesinde “ustabaşı”  çırak olarak iş hayatına adım attım. Sonraki yazlarda şimdilerde ofisboy denilen getir götürcü çocukluğa en son da ön muhasebe elemanlığına kadar yükseldim çok şükür :)

Konudan konuya atlıyorum ama ufak bir anımı paylaşmak istiyorum burada. Henüz 10 yaşlarındaydım sanırım ilkokul 4 falan gidiyordum. Elime geçen bir gazetede büyükçe bir ilan gördüm: IBM reklamı! Anneme sordum, bu nedir, ne işe yarar diye. “Bilgisayar, insanlar ona bilgi koyuyorlar, sonra lazım olunca çıkarıyorlar” dedi. “Bununla ilgili ne meslek olur” dedim. “Bunun mühendisi olur” dedi. “O zaman ben büyüyünce bilgisayar mühendisi olucam” dedim. Gülümsedi, acı ve hüzünle karışık bir gülümsemeydi sanki. Neyse çok şükür olduğumu gördü…

Bu noktada belirtmeden geçemeyeceğim, biraz büyüyünce acaba kimya mühendisi mi olsam diye düşünürken sevgili büyüğüm Aydın Bey, beni tekrar yoluma döndürdü.

İlkokul, ortaokul derken hayatımın fırsatlarından biri olan Özel Özdeniz Lisesi’nde burslu okumaya başladım. Sıcacık insanların içinde mutlu yıllar yaşadım. Tiyatroda oynamanın, kendini rahat ifade edebilmenin, saygı ve sevgi görmenin mutluluğunu yaşadım. Şu an rahat rahat diyalog kurabiliyorsam toplum içinde bir yerim varsa okulumun verdiği en büyük armağanlardır. Bu imkanı sağlayanlara tekrar tekrar şükranlarımı sunuyorum.

Bu yıllarda balçovadan narlıdereye taşınmıştık. Bir de Torbalı’daki evi almıştık. Annemin 70 yıllık hayali gerçek olmuş, kendi tabiriyle “başını sokacak bir yuvası” olmuştu. Tam bu esnada ablam da Türkçe öğretmeni olarak MEB kadrolarındaki yerini almış, ilk görev yeri olan Ürkmeze gidip gelmeye başlanmıştı.

Lise bitti ve İYTE macerası başladı. Daha doğrusu Alsancaktaki hazırlık binasındaki güzel günler…

20-30

Gelelim üçüncü on yıla. Hazırlık biterken bölüme başlamanın sevinci İYTE dağlarına gitmenin hüznü bir aradaydı. Ev narlıderede olduğu için servisle gidip gelmek zor olmuyordu ancak dersler bittikten sonra 2-3 saat servis beklemek sıkıcı oluyordu bazen.

Sonra ablam zorunlu hizmet kapsamında  tayin oldu.  First Class’ın hakkını vermek gerekir diye düşünüp aynı yıl sınıfta kaldım :D Ablamlar Hopaya giderken ben de sevgili ev kardeşim Cüneytlerin iskeledeki evlerine yerleştim. Haftada iki saat dersim olmasına rağmen okula gitmeye üşendiğim hatta bazen haftada bir evden çıkar olduğum için şu an silkelemeye çalıştığım bir yığın kiloyu o dönemde edindim. Saçma salak bir depresyonun içinde boğuşurken de bir ışık doğdu gönlüme: Emel

Sonra hızla toparladım kendimi. Benliğimi, çevremi, hayatımı yeniden inşaa ettim. Resmen kendimden enkaz devralmıştım kendimi…

Hızla okulu bitirmeye çalışırken bir yandan okul için bişiler yapıyor bir yandan da haftasonları Haberekpres’te nöbetçi kalıyordum… Son yılım ise Ersin, Onur ve 2008 Kimya Müh. mezunlarıyla süper bir ev maceram oldu.

Sonra mezuniyet, yüksek lisans ve terk, Beyaz Piramit günleri, Onur Yazılım, askerlik, Netsis derken ne kadar çok mekan, insan geldi geçti ki… Hepsinden tatlı hatıralar ve güzel dostluklar kaldı geride. Çok şükür geçtiğim hiç bir yerden üzüntü ya da kırgınlıkla ayrılmadım…

Güzel bir mayıs günü ablam evlendi, sevgili eniştemle, çok mutlu bir gündü…

7 Temmuz 2012’de ise Allah nasip ederse bir ömür boyu kalbimde taşıyacağım insan ile hayatımı resmen birleştirdim ve uzun bir göçebe hayatından sonra yerleşik hayata geçtim.

Her halde bu geçtiğimiz on yılın en hareketli ve olaylı yılı geçtiğimiz 2013 yılıydı. O kadar ki tüm olayları uzun uzun yazma gereği duydum: Hoşgeliyorsun ya 2014, bi yürü git 2013!

Bir çok mutlu olayın içinde en mutlusu şüphesiz Yusuf‘un dünyaya gelmesiydi.

Ancak ne yazikki -Allah daha büyüğünü göstermesin- hayatımın yine en büyük acısını, 2013’te, bu son on yılın içinde yaşadım, anneannemi kaybettim…

Yıllar yıllar… Aktı geçti. 30 koca yılı tükettim. Hüzün, sevinç, keder, öfke, sevgi, bencillik, vs vs yüzlerce an, yüzlerce duygu geldi geçti. Gözlerimden dökülen yaşlar dostlarla atılan şen bir kahkahanın ardında geldi kimi zaman, bazen öfkeden dişlerimi sıkarken, bazen de bir ayrılık sonrasında…

Bazen 50 yaşında hissediyorum kendimi, bazen de 5 yaşında bir çocuğum, eli ayağı durmadan etrafı kurcalayan…

Her yaşadığım olay, her tanıştığım insan, her gittiği yer, her okuduğum kitap beni biraz daha olgunlaştırdı, bazen de lime lime edip yeniden yoğurup en taze halime döndürdü…

Ez cümle beni var eden rahmetli anneme, “hayatımın anlamı” sevgili eşim Emel’e ve değerli ailesine / aileme, biricik ablam, sevgili eniştem ve değerli ailesine / aileme, kan bağı olup akrabam diyebileceğim tek akrabalarım amcamlara, yürüdüğüm hayat yolunda düştüğümde elimden tutup kaldıran, bir sıcak gülümsemeyle hayata bağlayan kardeşlerime, büyüklerime, dostlarıma, arkadaşlarıma, öğretmenlerime, beni tanıyan herkese sonsuz şükranlarımı sunuyor, ömrüm boyunca birlikte olmayı diliyorum.

İyi ki varsınız, iyi ki doğmuşum da tanışmışız :)

Comments are closed.