Georgia Kılavuztaşları (Georgia Guidestones)

-->

2020 girdi gireli yüzü gülmeyen insanoğlu son iki ayda da Coronavirüs, diğer adıyla da Covid-19 ile boğuşuyor. Corona’dan sonra ne olacak diye tahminlerimi paylaşmıştım daha önce biliyorsunuz.

Öncesi ve sebebiyle ilgili ile de her büyük olayda olduğu gibi bu salgında da komplo teorileri severler tarafından çeşit çeşit teoriler ve tabii ki de faillerden bahsediliyor: Dünyayı yöneten 13 aile,Rockefeller, İlluminati, küresel güçler, romalılar, sümerler vs vs.

Bu toz duman arasında illa bir komplo teorisinden bahsetmek gerekirse her virüs salgınında hatırladığım, kendisi sapasağlam ama yapanları meçhul bir anıttan bahsetmek istiyorum. Georgia Kılavuztaşları

Hikayesini önce şöyle bir özetleyelim:

1979 yılın sıcak bir haziran gününde, Amerika Birleşik Devletleri’nin Georgia Eyaleti’nde bulunan ve granit üretimiyle ünlü şehri Elberton’da Elberton Granit Kaplama Şirketi’nde (Granite Finishing Company Inc.) olağan bir gün yaşanmaktaydı.

O gün şirketin Tate Sokağı’ndaki ofisine öğle saatlerinde kendini Robert R.C. Christian olarak tanıtan şık takım elbiseli birisi girer. Elindeki planları gösterir ve bir anıt yaptırmak istediğini söyler. İnsanlık için yaptırmak istediği bu anıtla ilgili olarak detaylı bilgiler verir ve fiyatını öğrenmek ister.

Bu esrarengiz şahısla görüşen şirket yetkili Joe Fendley, kendilerinin sadece toptan satış yaptığını belirtse de gelen kişinin ciddiyeti ve ısrarı karşısında ölçüm ve hesaplamalara başlar. İşi biraz yokuşa sürmek için normal fiyatın bir kaç katı (rivayet odur ki 3 katı) fiyat çeker, ama Christian pazarlıksız kabul eder.

Christian, bu anıtı finanse eden grubun gizli kalmak isteyen ve Tanrı inancı olan küçük bir grup sadık Amerikalı olduğunu ifade eder. Özellikle kendi isminin de bir takma ad olduğunu açıklar. Niyetlerini ise gelecek nesillere bir mesaj ve bir kılavuz bırakmak olduğunu belirtir.

Amerika’nın kendi Stonehenge’i 22 Mart 1980 tarihinde ortaya çıkar

Birazdan bahsedeceğim üzerindeki yazıların dışında anıttan Batı’ya doğru birkaç metre ötede Kuzey-Güney çizgisi üzerinde yere konulmuş bir yazıt bulunur. Yazıtta yapının yukarıdan görünüşü, yapısal özellikleri ve astronomik yerinin bilgileri yer alır.

Projenin sponsorları olarak “A small group of Americans who seek the Age of Reason / Akıl Çağını bekleyen bir grup Amerikalı” ifadesi, yapılış tarihi bulunur. Ayrıca yazıtın altı metre altında gömülü olduğu ve “bir gün” açılacağı belirtilen bir zaman kapsülü vardır.

Anıtta yer alan “Let these be guidestones to an Age of Reason”, “Akıl Çağının Kılavuztaşları olsunlar” ifadesi de oldukça da ilgi çekicidir.

Peki dört büyük kitabeye benzeyen anıtta ne yazdığına geçmeden önce hangi dilde pardon dillerde yazıldığını not edelim:

  • İngilizce
  • Rusça
  • Arapça
  • İspanyolca
  • Çince
  • Hintçe
  • İbranice
  • Svahili (Doğu Afrika’da kullanılan bir dil)

En üstte bulunan kapak taşının üzerindeyse, saat yönüyle kadim diller:

  • Babil
  • Antik Yunan
  • Eski Mısır
  • Sanskrit dilleri.

Peki gelelim konumuza, ne yazıyor? Yukarıda saydığım her dilde listelenmiş aşağıdaki gibi on kural, on emir!

Anıtın İngilizce olan kısmı
  1. Maintain humanity under 500,000,000 in perpetual balance with nature.
    İnsan nüfusunu daima doğa ile uyumlu olarak 500.000.000’un altında tut.
  2. Guide reproduction wisely — improving fitness and diversity.
    Farklılıkların ve uygunluğun, gelişiminin çoğaltılmasını bilgece idare et.
  3. Unite humanity with a living new language.
    İnsanlığı yaşayan yeni bir dil ile birleştir.
  4. Rule passion — faith — tradition — and all things with tempered reason.
    Tutku, inanç, gelenek ve her şeyi güçlendirilmiş bir nedenle yönet.
  5. Protect people and nations with fair laws and just courts.
    İnsanları ve ulusları, adil yasalar ve mahkemeler aracılıyla ile koru.
  6. Let all nations rule internally resolving external disputes in a world court.
    Milletler iç sorunların kendileri halletsinler, dış sorunları ise bir dünya mahkemesi çözsün.
  7. Avoid petty laws and useless officials.
    Gereksiz yasa ve yetkililerden uzak dur.
  8. Balance personal rights with social duties.
    Kişisel hakları sosyal görevlerle dengele.
  9. Prize truth — beauty — love — seeking harmony with the infinite.
    Gerçeği, güzelliği, aşkı, sonsuzlukla ahenk kurma arayışını taktir et.
  10. Be not a cancer on the earth — Leave room for nature — Leave room for nature.
    Dünyada bir kanser olma, doğaya yer bırak, doğaya yer bırak.

Ufak bir irkilme yaşadık mı? Ben açıkçası yaşadım. Bir kere daha okuyup sindirdiyseniz, anıt üzerine teorileri ve fikirlerimi paylaşayım.

Bu anıtın ya da kılavuztaşının yapımcısı grubun Gül-haçlılar denilen ezoterik bir örgüt olduğu söyleniyor.

Temsili Gül-Haçlıların Mabedi ya da Koleji

Kanıtlardan en büyüğü, hikaye kısmında bahsettiğim ve anıtın üzerinde de yazar olarak geçen isim: “R.C. Christians”. Gül-haçlıların orijinal “Rosicrucianism” ya da “Rose Cross”. R.C. baş harfleri buradan geliyor, Christians zaten Hristiyanlar anlamında. Yani Gül-haçlı Hristiyanları gibi. Tabii teori bu yönde.

Daha fazla ilerlemeden önce ezoterizm ifadesini biraz açarak onunla ilgili olan ezoterik sözcüğünü de açıklamaya çalışayım. Bir din, inanç sistemi ya da tarikat demek değildir öncelikle. Kabaca anlatmak gerekirse bir konudaki derin bilgilerin ve sırların grup dışından gizlenerek, bir üstat tarafından sadece ehil olanlara öğretilmesidir. Tabii bu ehil olanlar gruba inisiyasyon yoluyla öğretilmesi.

Haydaaa, bunlar ne derseniz bize tanıdık bir ifade üzerinden örnekleyeyim. Bizdeki tasavvuf kavramı aslında İslami ezoterizmi çok iyi ifade ediyor.

Mürşid – mürid (üstat – öğrenci) ilişkisi de inisiyasyona birer örnektir. Ünlü mutasavvıflarımız, Mevlana ve Yunus Emre. Bu büyük üstatların öğrencileri var ve tabii üstatları. Değişik ritüelleri ile sadece üstattan öğrenciye aktarılan bilgiler. Bir de çilehane kavramı var ki, inisiyasyon sürecinin ne kadar acılı ve sabır gerektiren bir süreç olduğu hakkında fikir veriyor.

Hoş, bizde tasavvuf konusu tarikatlaşmaya ve mürşitin ya da şeyhin her dediğinin yargısız ve sorgusuz kabulüne dayanıyor ancak ezoterizimde aslında kişi inisiye olup üstad olduktan sonra herkes aynı seviyede buluşuyor ve öğrenci bir süre sonra üstadın kardeşi olarak devam ediyor.

Neyse konumuza geri dönelim. Bu örgüt ya da grup yani Gül-Haçlılar, dediğim gibi ezoterik bir yapılanma, yani bir tarikat değil. 16. yüzyılda Almanya’da ortaya çıkmış ve yasaklamış. Sonrasında büyük ihtimalle yeraltına çekilmiş ve belki de gerçekten hala aramızdalar.

Tabi listedeki ilk madde ile ürktükten sonra diğer maddeleri büyük ihtimalle bulanık gözler ve boğuk bir sesle okuyup geçmişsinizdir, benim de ilk yaptığım gibi.

İlk maddeyi yani insanlığın 500 milyon sınırında tutulmasıyla ilgili bir iki teori de ben atıp devam edeceğim.

Öncelikle ufak bir reklam arası. Ben de iki yıl önce yazıp henüz devamı getiremediğim bilim-kurgu denemem Glolai‘de bu 500 milyon limitine değinmiştim.

Devam edelim. Gül-haçlıların etkin olduğu dönemde yani 16-17. yüzyıllarda tahminlere göre dünya nüfusu 500 milyon kadar. Henüz sanayi devrimi olmamış, modern aşılama henüz icat edilmemiş. Dolayısıyla insan nüfusü çılgınca artamamış ve doğa tahrip edilememiş. Sanırım bu dayılar o günlerin özlemini çekmekteler. Zaten son maddeye göz attığımızda da insanı dünyanın kanseri olarak nitelendirildiğini görüyoruz. Hop burada hangi film geldi aklınıza: Dünya’nın durduğu gün!

Tabii bu anıt, geleceğe bir mektup niteliğinde dedikleri üzere, kılavuz taşları. “Biz şu an çok kalabalığız, gelecekte dünya yok olur yeniden kurulursa – mesela Nuh tufanı sonrası gibi – sakın ha 500 milyonu aşmayın”.

Bir de çokça geçen “The Age of Reason” ifadesi var. Baktım, bir çok yerde Altın Çağ olarak çevrilmiş Türkçe’ye ancak bence Akıl Çağı olarak kullanılmasının daha doğru olacağını düşünüyorum. Çünkü “The Age of Reason” aslında Avrupa’da 17.yüzyılda başlayan Aydınlanma Çağı‘nın bir diğer adıdır. Bence anıtı dikenler de eğer gerçekten bahsi geçen grupsa, zaten Aydınlanma Çağı’nı başlatan ya da tetikleyen kişilerdir.

Tabii burada bence çok önemli bir ayrıntı var, adamlar koca anıt dikmişler ama kimse karışmamış, “Hocam siz hayırdır?” dememişler. Yani bizim Kars’taki heykelin başına gelenleri düşününce adamların hakkaten sağlam yerlerde tanıdıkları var ya da sağlam yerleri tutmuşlar diye düşünüyorum.

Grup, tahminimce Anıt’ın dikildiği dönemde ve halen süren sanayi sonrası artan kirlilik, adaletsizlik, ülkeler arası kavgalar gibi sorunlarla beraber insanlığın kendi felaketini getireceğini ve tekrar bir diriliş sonrası da aynı hataları yapmaması için bir kılavuza ihtiyacın olacağını düşünmüşler.

Bu yönde de basit bir maddeler listesi hazırlamışlar. Tabii bunun yanında tam tersini düşünüp bu ilk maddenin virüsler, savaşlar, kıtlık ya da başka yollarla uygulanacağını, bu anıtın da bunun bir habercisi olduğu iddia edenler de var. Hatta işte bu anıtları dikenlerin aslında bugünü işaret ettikleri de okudum. Gerçi domuz gribi zamanı da aynı şeyi okumuştum ya neyse.

Bu uyarıları ve önceki kadim anıtları düşünce -Göbeklitepe, Piramitler vs diğerleri- Matrix üçlemesinde anlatıldığı gibi mimarın 9. zionunda mı yaşıyoruz diye şüphe etmiyor değilim.

4.5 milyar yaşındaki yer kürede sadece son 50 bin yılda var olmak, acaba bir kaç kere sıfırdan mı başladık diye düşündürtüyor. Hele bir de Nuh Tufanı ile insanlığın yer yüzünden silinip tekrar geldiği ile ilgili destanın neredeyse tüm kadim toplulukların hafızasında yer etmesi de bir başka soru işareti.

Toparlayacak olursak Göbeklitepe’nin, Stonehenge’in ya da Piramitlerin neden yapıldığı ya da gerçekte neye işaret ettiğini tam olarak bilemediğimiz ve belki de bilemeyeceğimiz gibi, Georgia Kılavuztaşları da kendi ömrümüz içinde tam olarak anlayamayacağız diye düşünüyorum…

Karantinanın bittiği ve daha güzel şeyler yazdığımız günler dileğiyle…

Comments are closed.