Mareşal – Bölüm 1 – Kuruluş

-->

Fasıl 1 – Kurucu
Ksenon önce tepede yükselen güneşe göz ucuyla baktı sonra önündeki planlara. Firavun Keops’un 2 yıl önce istediği mısırın en büyük piramitinin planları işte önündeydi. Hayatını gözden geçirdi biran. Aztek krallarına, ortaasya’daki Türk beylerine hizmet etmişti. Şimdi doğduğu topraklara dönmüş, keopsun hizmetine girmişti. Beyaz piramit kadar olmasa da devasa bir piramit inşaa edecekti onun için. Aslında dileği kariyerindeki en muazzam binayı inşaa etmekti ama mısır onun doğduğu yıllardaki kadar güçlü değildi. Mali yapı zayıflamış, uzak galaksilerle yıllarca süren savaşlar halkı canından bezdirmişti. Neyse ki barış ortamı gelmişti. Zaten bu, onun mısıra geri dönmesini sağlamıştı. Önündeki planlara gömüldü tekrar. Tabii mısırın son piramitini yaptığından haberi yoktu…

Fasıl 2 – İşin en başı:
Ondan önce mısır aynı yunanlılarda olduğu gibi onlarca şehir devletine ayrılmıştı. O da bu şehir devletlerinden en küçüğü en zayıfında büyümüştü, Tab’de. Gençliğinde yemin etmişti bir gün, evet bir gün mısır büyük bir devlet, Tab’de onun en büyük şehri olacaktı. Büyüdü, önce kendi şehrinin sonra da bütün mısırın hükümdarı oldu. Döneminin süper gücünü yaratmıştı, mısırın büyük potansiyeli sonunda açığa çıkmıştı. Artık her geçti yerde insanlar yerlere kadar eğiliyor, tek bir parmak hareketiyle onbinlerce insan uğruna ölüyor, öldürüyordu. Haftanın ilk günü tüm halk sabahın ilk ışıklarıyla “slahni amon-ra (yaşasın amon-ra)” diyerek bağlılıklarını bildiriyorlardı. Ama bu ona yetmemişti. Daha da ileri gitti kendini tanrı ilan etti! 102 yaşındaydı. Dinçti. Kesinlikle ölmeyeceğini ve yenilmeyeceğini zannediyordu. Çünkü kimsede olmayan teknolojiler vardı elinde. Sağlık alanında inanılmaz ilerlemişti. İnsanların yaş ortalaması 150 yi buluyordu, tabiî ki zenginlerin ve ileri gelenlerin! Nükleer enerjiyi, yüksek hızlı kara ve hava araçları vardı. Dünya üzerinde kimse ona karşı duramazdı. Bir kişi hariç: baş danışmanı ve mühendisi Artiane. İskenderiyeliydi. Üstün yetenekli ve zekiydi. Amon neye sahipse neredeyse hepsini ona borçluydu ama tanrı kral artık onu saf dışı etmeye karar vermiş, adamlarına onu öldürmelerini emretmişti. Kralın adamları Artiane’nin kanlı kaftanını kralın önüne serdilerinde kral neredeyse sevinçten havalara uçacaktı. Kendisine en büyük rakip ve tehdit olarak gördüğü adam yoktu. Aslında bu korkusunda da haksız sayılmazdı.

Fasıl 3 – Göç:
Artiane ölmemişti. Suikast sırasında orada değildi. Kralın adamları kraldan çok ona bağlıydı çünkü. O kendisi için yıllarca hazırladığı, silahlandırıp beslediği ordusunu teftişe gitmişti. Her şey hazırdı. Güneyden yürüyüp Tab’e dayanacak, çok önceleri satın aldığı krallığın komutanlarıyla beraber şehri teslim alacaktı. Eğer bir aksilik olursa şehre havadan saldıracaktı. Ordusunun bulunduğu Sartin şehri Tab’e 1000 km kadar uzaktaydı. Bu da 3 saat demekti. Suikastten sadece dört geçmişti. Ordu sabah harekete geçti. 3 saat sonra mısır onundu. Tabe bir saat kala kralın ordusunun kendilerine yaklaştığını fark ettiler. Oysa öyle sözlesilmemişti. Kralın baş komutanı yiğit ve askeri dehası yüksek biriydi. Hiç bir savaşını kaybetmemişti. Biri hariç. Orta asyada vergi vermeyi kabul etmeyen türk boylarını üzerine yürümüştü yaklaşık 50000 kişilik bir orduyla. Zafer muhakkaktı lakin türklerin hilal taktiğini hesaba katmamisti. Koca ordu yitip gitmiş canını zor kurtarmıştı unat. Birçok üstün özelliğine rağmen en kötü tarafı güce ve zenginliğe tapmasıydı. Artiane de bunları çok iyi kullanmıştı, yada öyle zannediyordu. Iki ordu hızla birbirine yaklaşırken kralın ordusunda bir gariplik vardı. Artiane ilerlerken sanki etrafının sarıldığını hissediyordu ama etrafta kimseler yoktu. Ona bir ömür gibi gelen bir kaç dakika sonra unatin hilal taktiği uygulayıp onları tuzağa çektiğini anladı. Tam geri çekilme hamlesi yapacaktı ki unat hava akınına başladı. Yıllarca oluşturmaya çalıştığı ordu perişan olmuştu. Hızla sartine kaçtı. Kendisini hala amona bağlı sana sadık hizmetkarlarına, doktor, mühendis ve ileri gelenlerine toplanmalarını emretti. Artık bu dünyada kalamazdı. Daha önce denenmemişi deneyecek. Yeni bulunan o kapıdan bilinmeyene geçecekti. Saldırıdan birkaç saat sonra herşey hazırdı. Eşyalar aletler. Artiane son bir kez çevresine baktı, adamlarına kapının bulunduğu yapıyı geçiş tamamlandıktan sonra yok edip intihar etmelerini emretti, kendini boşluğa birakiverdi.

Kral, Artianenin ihanetini çabuk farketmiş, gerekli önemleri almıştı. Onu Sartine kadar takip etti. Şehre girince heryeri talan edip onu aradı, bulamadı. Hırsından şehri tam üç gün üç gece bombalattı, deyim yerindeyse taş taş üstünde kalmadı. Yüzbine yakın insan öldü. Sonra cadı avı başladı. Artiane ile uzaktan yakından ilişkili olan herkes öldürüldü. Buna muzaffer komutan Unat ve adamları da dahil… Artık tek güç tek hakim o olmuştu. Tarih ve mısır onu artık tanrı olarak hatırlayacaktı.

Fasıl 4 nokta: Tanrı kral 128 yaşına bastığı gün hastalığını öğrendi, ölecekti. Bu büyük sır kimse tarafından öğrenilmemeliydi. Adamlarına tüm üstün teknolojilerin gömülmesini emretti. Ve bu dünyadan ayrılarak gökteki evine döndüğü yalanını söyledi. Gönül rahatlığı içinde ölebilirdi artık

Fasıl 5 öfke: Tanrının gök yüzüne çekilmesinin üzerinden neredeyse ikibin yıl geçmişti. Mısırlılar sıradan zannettikleri bir sonbahar gününü yaşıyorlardı. Tab yılın bu zamanı muhteşem olurdu. Bir anda sanki gök kubbe yarildi, onlarca tanrı arabası kabus gibi çöküp ateş kusmaya başladı. Bir ömür gibi gelen birkaç saniyede tab yerle bir oldu. Kimse buna anlam veremedi. Acaba amonu mu kızdırmışlardı? Tanrı gazap mi göndermişti?,
Fasıl 6 Göklerden gelen: Bildiklerinin aksine gazap tanrı ra’dan değildi. Bu amondan kaçan Artianenin intikamiydı. Artiane ve adamları geçitten geçtikten sonra kendilerini yeni bir dünyada bulmuşlardı. Yeşil denizli, az güneşli sarı bir dünyada… O ve adamları ellerindeki malzeme ve teknolojiyle yeni bir uygarlık kurdular. Ve yeni bir enerji kaynağı keşfettiler, amonikyum. Neden bu ismi verdiler dersiniz? Amon kadar güçlü ve bir o kadar öldürücü olduğu için! Bu madde doğru kullanıldığında hem güçlü bir enerji kaynağıydı hem de canlıya ölümsüzlük kazandırıyordu. Ama her nedense bu ölümsüzlük sadece Artianede işe yaşamış, onun dışında deneyen tüm kurmayları “ne yazıkki” ölmüşlerdi. Artık bu tarafın da bir tanrısı vardı: Artiane halkı kalabalıklaşıp eski dostlarını yitirince kendini tanrı kral ilan etti ve tek bir hedefe kilitlendi, mısırı ve dünyayı yoketmek. İşte bu hedef doğrultusunda önce mısırın kalbi tab yerle bir edilmişti. Başkenti başı olmayan bir ülke kolay bir avdı. Ancak hesapta olmayan birşey vardı: mısır zaten roma işgali altındaydı ve kukla firavun, yönetim iskenderiyedeydi. Tab roma ordusu tarafından harap edilmişti!

Fasıl 7 Savaş ve Barış: Romalılar tab ve ardından san şehirlerinin gökten gelen tanrıların arabalarıyla yok edilmesinin korkusuyla sözde firavunu tanrılara kurban olarak katledip mısırdan çekildiler. İşte esas kaos şimdi başlayacaktı ama olmadı mısırın asıl sahipleri yer altından çıktılar, derin mısır ortaya çıktı. Önce Amonun mezarı açıldı, beraberinde gömdürdüğü tüm belgeler ve bilgiler gün ışığına çıkarıldı. Evet gelenler insandı ve onların geliştirdigi teknolojiyi kullaniyordı. Hatta kendi geliştirdikleri bu hava araçlarının nasıl yok edileceği bile hazırlanmıştı. Sanırım amon eski dostu ve düşmanının geleceğini biliyordu! Yoksa kimsede olmayan bir silahın panzehir yaratsın ki? Mücadele çok çetin başladı, bilim adamları yeni savunma araçları geliştirmek için gece gündüz çalışırken sahada askerler tetikte, her saldırıyı bertaraf etmek için mücadeleyi surduruyorlardi. Bu mücadele yüzyıllarca sürdü. Nesiller nesiller bu mücadeleye tanık oldu. Artiane savaş için burnumuzun dibine marsa üst kurarken, mısır aztekler, mayalar ve türklerle ittifak yaptı, teknolojisini müttefikleriyle paylaştı. Artık Artianenin ateş arabaları dünyaya girdikleri anda yok edilmeye başlanmıştı. Yanlız avrupa onlar için en rahat giriş noktasıydı. Hala taş devrini yaşayan avrupalılar, ateş arabalarını görünce maymunlar gibi çığlık çığlığa kaçışmaktan başka bir şey yapmıyorlardı. Üstünlük artık dünyaya geçmişti, Artianenin enerji kaynakları sınırsızdı ancak insanı azdı ve her araç kaybında daha da azalıyordu. Bu nedenle dünyayla masaya oturdu. Artık karşısında sadece mısır yoktu, modern dünyanın önemli oyuncularıyla anlaşması lazımdı. Artiane dünyaya asla saldırmayacak ve girmeyecek, bunun karşılığı olarak marsta üst bulundurabilecekti. En önemlisi avrupadan evet sadace avrupadan 10 yaşından küçük bin çocuğu kendi gezegenine götürebilecekti. Bu önemsiz görünen insan topluluğu ileride insanlığın başına büyük belalar açacaktı…
Fasıl 8 Sessiz bekleyiş: Barış sonrasında Dünya, önlemlerini arttırmak için zaman kazanmıştı. Savunma için büyük piramitler inşaa edildi. Aynı kuşak üzerinde Mısır’da, Güney Amerika’da ve Orta Asya’da… Düzenli nöbetçi birlikler oluşturuldu. Savunma hatları ve stratejileri güçlendirildi. Dünya bunları yaparken, artiane’de boş durmuyordu ama onun planları bu kadar basit ve kısa vadeli değildi.

Barış ortamı olmasına rağmen ara ara ufak çatışmalar yaşanmıyor değildi. Bu çatışmaların temelinde artiane’nin dünyadan insan kaçırma çabasına karşılık Dünya’nın müdafaasını nedeniyle oluyor. Artiane vucut yapısı ve toplum düzenleri nedeniyle Türklerden esir almak istiyorlardı. Bazen iş çocukları kaçırılan Türk Boyu’nun köyünün yokedilmesine kadar varıyordu. Mısır teknolojisini paylaşıyordu ancak Orta Asya uçsuz bucaksız topraklar ve engeli bir coğrafyaya sahipti. Kimi zaman bu akınlardan Çinliler de nasibini alıyordu. Patlamalar ve şiddetli çatışmalar sonucu etrafa yayılan milyonlarca ton parça çok uzaktaki çin köylerini bile yok etmeye yetiyordu. Ayrıca bozguna uğrayan Artiane’nin askerleri doğrudan güneye çine kaçıyorlardı. İşte bu yüzden Çinliler yüzyılı aşkın süre uğraşarak kuzeylerindeki kaleleri kalın duvarlarla birleştirmek zorunda kaldılar. Barışın üzerinden neredeyse 500 yıl geçmişti, tabii sözde barışın. Eller hala tetikte, gelecek saldırıyı bekleyerek geçen beşyüz yıl.
Fasıl 9 Hazırlık: Ksenon, heryerinin ağrıdığını hissederek ve irkilerek uyandı. Önündeki planlara baktı. Yapacağı piramitin savunma hattının en önemli kısmı olacağını biliyordu. Eski yönetim birimleri artık işlevlerini yavaş yavaş kaybediyordu. Zaten bazıları artık sadece anıt mezar olarak kullanılıyordu. Bir çok firavun yönetim merkezi olarak da kullanılan bu piramitlerde savaş sırasında ölmüş, piramitler tamir edilip anıt mezara dönüştürülmüştü.

O günkü teknolojiyle bir piramit 1 ila 2 yıl içerisinde inşaa edilebiliyordu, ancak vakit azdı bu nedenle aztekler, maya ve türklerden yardım istenmişti. Onlar da en iyi mühendis ve işçilerini mısırın emrine vermişlerdi. Kaba bir hesapla bir yılda bitirmeyi hedefliyorlardı.

Ksenon, salt bir mühendis değil aynı zamanda Mısır ordularının da komutanıydı. herkes onun savunma için yeni bir piramit inşaa ettiğini zannederken onun hedefi saldırıydı.
Fasıl 10 Birlik: Ksenon salt mısırın ve kendisinin bu işi başaramayacağını iyi biliyordu. Bu yüzden birlikteliğe ihtiyaç vardı. Gizli bir teşkilat, kimsenin bilmediği bir örgüt… Bunun için eski dostlarıyla bir araya gelmeye karar verdi. Azteklerden Aniom, İnkalardan Koera, Mayalardan Hail ve Türklerden Metehan… habeşistan yakınlarında deniz kıyısında kurulu ufak bir kasabada biraraya geldiler. Uzun uzun tartıştılar, günlerce konuştular, Dünyanın artiane belasından kurtarmak ve artık bu defteri kapatmak için anlaştılar, gizli bir örgüt kurmaya karar verdiler. Bu örgüt önce Artiane’yi ve ekibini yok edecek, ardından bütün bunlara neden olduğuna inandıkları nükleer gücü, teknolojiyi sonsuza kadar ortadan kaldıracaklardı. ve bu örgüt nesiller boyu devam ettirilip dünyanın bekası için çalışacaktı.

Comments are closed.