Puslu Kıtalar Atlası

-->

Yılları önce (iki yıl kadar önce :) ) değerli bir iş arkadaşımın doğum günü hediyesi olarak aldım bu güzel kitabı. Ancak okumak nasip olmamıştı. İş güç işte, gün içinde dünyayı kurtardığım için vaktim çok olmuyor tabi kitap falan okumaya :)
Neyse balayından sonra yine yeni yeniden İYTE dağlarına döndüğüm ve Bornova’dan servisle gidip gelmek çağlar sürdüğü için kitaba sardırayım dedim. Elime ilk gelen bu uzun süre ihmal ettiğim kitap oldu.

Başlarken açıkçası çok ön yargılıydım, “sıkılır mıyım, dili ağır mıdır, ne anlatır vs vs” Ancak ilk 15-20 sayfayı atlattıktan sonra (itiraf ediyorum biraz sıkıldım) su gibi akan, akşam olsa sabah olsa da servise binip okumaya devam etsem dediğim nadide ve nadir kitaplardan biri oldu. Buna benzer en yakın kitap “Alamut Kalesi” olmuştu. Bu iki kitabı okurken insanın kendini sorgulatan bir yanı var sanki…

Kitabı okurken adeta mekandan ve zamandan bağımsız hale gelip yazarın yarattığı yarı gerçek yarı hayal dünyanın derinlerinde kaybolup gidiyor insan. Her karakterin geçmişten getirilerek ayrıntılı anlatımları da sanki romanın onlarca parçadan bir araya geldiği izlenimi verirken (zaten öyle olması lazım da bu daha bi belirgin) karakterlerin hayatlarının kesiştikleri noktalar insanı bazen hayrete bazen de dehşete düşürüyor.

Öte yandan hikayenin geçtiği dönemin yaşayış tarzı, ticari ve sosyal hayatı hakkında ayrıntılı bilgiler içermesi de tarih tutkunları için vazgeçilmez bir ayrıntı.

Nasipse yazarın (İhsan Oktay Anar) diğer kitapları da ivedilikle edip okumayı planlıyorum özellikle de yeni kitabı “Yedinci Gün”ü…

Benim gibi tarihe -özellikle osmanlı tarihine- bayılıyorsanız, nefes almadan okunacak bir kitap arıyorsanız, bu kitabı kaçırmayın derim…

 

Comments are closed.