Son zamanlarda izlediklerim…

Dikkat! Bolca "Spoiler" içerebilir!
-->

Şirket işleri, ofisi düzenle derken yine günlüğümü ihmal ettim fazlasıyla. Neyse diğerlerini de bir ara yazarım ancak son günlerde izlediğim Türk filmlerinden edindiğim izlenimleri aktarmak istiyorum.

Adem’in Trenleri

Yasak aşk yaşayıp çocuk sahibi olan bir kadını nikahına alan gezici hocanın hayatının anlatıldığı filmin adı en çok garibime giden konu oldu. Bir film adıyla ancak bu kadar alakasız olabilir bence. Adem’in trenleri toplasan 3-5 dakikalık konu, filmin içerisinde…

Pek bayıla bayıla beğenerek izlemesem de Cem Özer, iyi bir oyunculuk sergilemiş bence. En azından hoca rolu Özer’e cuk oturmuş. Çok vaktiniz varsa sürükleyici kısımları var, izleyin.

O… Çocukları

Gereksiz, çelişkiler içinde, mutlu sonla bitsin diye saçma bir kurguyla bitirilmiş film. Sırf dönem filmi çekelim, 80 darbesinde yaşananlara dikkat çekelim üzerine kurulmuş, Vizontele serisi, Enternasyonel devamı film. Ancak diğer filmlerin aksine bence film biraz acemice yapılmış. İnsan seyrettikten sonra o..nun filmi de bu kadar olur dedirtiyor. Filmin tek güzel yanı Kıraç’ın yaptığı müziklerdi. Filmde hem aşk uğruna yaşananlar, hem töre, hem siyaset, hem hayat kadınların sorunları gibi bir çok yer birden işlenmek istenmiş, ancak hepsi de bilindik mesajlar dışında yeni bir açılım getirememiş.

 

Hacivat ile Karagöz Neden Öldürüldü

Yıllar önce Kemal Tahir’in ünlü eseri “Devlet Ana”yı okumuş, Osmanlı’nın daha göçebe bir beylikken halinden çok etkilenmiştim. Sonradan öğrendiğime göre Tahir, yazdığı dönemdeki Türkiye’nin içinde bulunduğu siyasi havaya yeni bir bakış açısı getirmeye çalışmış, Osmanlı’yı anlatarak. Neyse bu filmde de o kitabın etkilerini açıkça görmek sevindirdi beni. Türkçesi alışmadığımız yörük ağzı olduğu için başlarda zorlansam da genel olarak güzeldi. Beyazla Haluk Bilginer’in ise süper bir seçim olduğunu söyleyebilirim. Altan alta verdiği doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar mesajı da ayrıca takdire şayan. Bazı noktalarda durağan olsa da izlenmeye değer. Hele ki Ezel Akay’ın hafif kırık bey tiplemesi öldürdü gülmekten. En önemli kısım ise rüşvetin içimize nasıl girdiği, nasıl yayıldığının anlatılmasıydı.

Mustafa

Bu filme diyecek bir şey bulamıyorum. John Dündar’ın Atatürk’ü annesinin gözünden anlatacağım safsatasıyla ortaya atılıp, kendi karanlık, siyasi ilişkilerine prim yapacak mesajları inceden, kimsenin gözüne sokmadan pompaladığı, gereksiz, en önemlisi tehlikeli bir film. Sansür taraftarı değilim ancak belli bir yaşın altında seyircinin -mesela 12 yaş altı- izlememesi gereken film. Zira filmden çıktıktan sonra sanki bir ara içimde, çocukluğumdan gelen kahramanın öldüğünü hissettim. Bir çocuk için Süperman, Batman ya da herhangi süper kahramanın filmin sonunda kötülere yenilmesi ya da kötülerin tarafına geçmesi gibi bir şey bu. Turkcell’i sponsor olmadı diye kınamıştım, ancak filmi izledikten sonra anladım ki adamların bir bildiği varmış…

Beyaz Melek

Olağanüstü bir oyuncu kadrosunun biraraya gelerek yaptıkları süper film. Tek sorun mahsun. Zira fikir güzel, çekimler kaliteli, oyuncular süper. Bi de mahsunun “bizim oraları da çekek agam” sevdası olmasaymış tadından yenmeyecekmiş. Son 15-20 dakikaya kadar mükemmel giden film, ciritle yarıda kaldı. Ayrıca filmde 1-2 dakika gözüken ciritçilerin aşiret filmi tadında afişe yansıması da herşeyi bozmuş. Hele ki filmin en sonunda Anadolu şehirlerindeki huzur evlerinin kapandığı, büyükşehirlerde insanların büyüklerine bakmadığından dem vurulması da ilginç geldi. Zaten filmin her köşesinden sen bu mesajı vermişsin, sonunda insanların gözüne sokmanın ne alemi vardır, anlamak mümkün değil. “Agam, bizim oralar cennet, hele seyirci de görsün” yaklaşımını terketmezse mahsun, filmler biraz zor dört başı mamur olur, bence. Gene de bu kadar yermemek lazım, vaktiniz varsa tavsiye derim, güzel film, ağlamak garanti. Ben bile ağladım, oradan biliyorum :)

Issız Adam

Çağan Irmak’ın “zanımca” fransız ve eski Türk filmlerini -örneğin Aydemir Akbaş’ın unutulmaz eserlerini- izleyerek yaptığı film. Çok ağlamaklı film diye izlenen film. Derin bir aşk filmi. Adamın biri parayı bulur, kendini onla bunla sevişmeye adar. Sonra hayatının kızı çıkar, süper aşk yaşarlar, annesiyle bile tanıştırır, herşey süperdir. Sonra bu salak, kızı nedensiz yere terkeder. Yıllar sonra karşılaşırlar falan filan. Filmin ilk yarısı soft – porno tadında, başroldeki Alper’in onla bunla yatmasıyla geçer. Duygudan eser yoktur. Sonra esas kız -Ada-yı tavlamakla uğraşır. Filmin sadece tek bir noktası bence duygusaldır, o da yıllar sonra karşılaşma anıdır. Sözde esas oğlan, alıştığı hayattan dolayı kızı terketmiştir. Bu hayata ise tek başına yaşama tutunma zorlukları itmiştir. O karşılaşma anından duygusal anlar yaşanmıştır. 5-10 dakika adeta seyirciyi kitleyip filmi sonlandırmış Irmak. Böylece herkesin ağzında bu duygusal, kekremsi acılık kalarak, gözü yaşlı ayrılmıştır sinemadan. Böylece ağlatan film olarak anılmaktadır. Aslında herkes başından geçen bir ayrılığa ağlamaktadır. Ya da çektiği yanlızlık, acıdır ağlatan. Filmde en büyük eksik, bu adam neden bu hale gelmiştir sorusuna verilecek cevaptır. Sadece annesine bi kere “çok zor” dedi, o kadar. Zor olan neydi anlaşılmadı. Müziklerine gelince seçim güzeldi. Şarkılar:

Ayla Dikmen – Anlamazdın
Funda – Çaresizim
Nilüfer – Son Arzum
Hümeyra – Sessiz gemi
Erkin Koray – Sevince
Nilüfer – Dünya Dönüyor
Sezen Aksu – Tükeneceğiz

Aslında düşünüyorum da adamın sapkınlıklarını bir kenara atarsak herkesin bir köşesinde ıssız bir adam vardır. Acılarını anlatamayan, duygularını anlatamayan. Aslında ben o adamı görmeye gitmiştim filme ama ne yazıkki göremedim.

Ha, bir de eklemeden edemeyeceğim, bu esas kız ile esas oğlanın yıllar sonra karşılaşma sahnesi ancak bir sinema perdesinde bu kadar duygusal ve etkileyici olabilir, tabii dolby ses sistemiyle :D İddia ediyorum ki aynı sahneyi kişisel bilgisayarlarımızda izlediğimizde -15.4 inç monitör ve standart hoparör olduğunu varsayarsak- aynı keskin etkiyi asla vermeyecektir. Neyse izlense izlenilecek, ama izlenmese hiçbir kaybın olmayacağı film kısacası…

Eğer içinizi yaralayan bir terk edilme / etme hikayeniz varsa ve karşı taraflar bir gün bir yerlerde karşılaşmayı umuyorsanız provasını bu filmin son sahnesinde yaşayabilirsiniz.

One response to “Son zamanlarda izlediklerim…”

  1. Murat says:

    “John Dündar” kısmı ağır olmuş :)