Atiye [Yorum]

Dikkat! Bolca "Spoiler" içerebilir!
-->

Efenim, iş güç çoluk çocuk derken dizi izlemek gibi bir alışkanlığım hiç olmamıştır. Belki de fırsatım. Tabii haftalık takıldığımız tv dizilerini saymazsak. Hatırlarım, daha üniversitedeyken herkes Lost’un yeni bölümlerini hevesle beklerken ben daha başlayamamıştım. Başlayıp hevesle izlemeye başladıktan sonra da araya yaz tatili girmişti. Ee malum o zamanlar (2008’ten bahsediyorum) fiberdir, mobil internettir yoktu. İzleyememiştim. Hala bilmem son sezon ne oldu, nasıl bitti.

Neyse bu sefer şeytanın bacağını kıralım dedik hanımımla ve popüler bir diziyi çıkar çıkmaz izlemeye karar verdik. 1 gün gecikmeli de olsa başladık.

Önce gelin biraz oyuncu kadrosuna göz atalım.

Beren Saat

Türkiye’nin Yıldzları’yla tanıştığımız Beren Saat, İstanbullu Ressam, Atiye rolüyle tabii ki başrolde. Beren Saat, en çok Aşk-ı Memnu dizisindeki Bihter Ziyagil (Yöreoğlu) rolüyle konuşulmuştu. Annesinin “Aptal olma, sen Bihter Ziyagilsin” repliği hala kulaklarımda. Aynı sahne içinde duygudan duyguya atlayarak şahane oyunculuğunu gösterdiği kareleri hatırlamak isterseniz, buyrun:

Bu şımarık, doyumsuz aşk kadını rolünün sonrasında “Fatmagül’ün suçu ne” filmindeki zayıf ve mağdur ancak haksızlık karşısında dimdik duran kız rolünde de çok başarılıydı. Muhteşem Yüzyıl Kösem’in güçlü, mağduru Kösem Sultan’ı olarak gördükten sonra uzun bir ara vermişti.

Şeyzade Mehmet rolünden bir kare

Mehmet Günsür, annesi ve kız kardeşiyle bir kazada kaybettiği babasının yarım bıraktığı Göbeklitepe’deki kazıları sürdüren arkeolog Erhan rolünde. Günsür’ü zamanında çok konuşulan Hamam filmiyle tanımıştık. Ancak benim aklımda en çok kalan rolleri, Unutursam Fısılda’daki Tarık ve tabii ki Muhteşem Yüzyıl’ın ilk sezonunda Şehzade Mustafa rolü. Milyonların ağladığı ölüm bölümünü hatırlamak isterseniz:

Girdiği her rolün hakkını veren Günsür’ün nedense değişik bir havası var ve bu projeye tam olarak oturmuş, sanki bu rol onun için yazılmış.

Atiye’nin nişanlısı, tek vasfı ülkenin en zengin ve karanlık adamlarından Serdar Bey’in oğlu Ozan rolünde Metin Akdülger’i nereden tanıyorum diye uzun uzun düşündükten sonra farkettim ki Muhteşem Yüzyıl Kösem’in 4.Murat’ı olduğunu nasıl da hatırlayamadığıma şaştım. O dönem hatırlıyorum, rolü kaldırabilir mi, hakkını verebilir mi tartışmaları olurken bence gayet de güzel oynamıştı. Racon kestiği, yargı dağıttığı, pardon “ferman padişahındır”ı hatırlattığı sahnelerden biri:

Gelelim Ozan’ın babası Serdar rölündeki Tim Seyfi’ye. (Timur Seyfettin Ölmez). Sanırım benim gibi herkes de onu çok merak etmiş, çünkü ilk defa gördüğümü söyleyebilirim. İnternette de benim gibi bir çok kişi benzer soruları sormuş. Ancak anladığım kadarıyla kendisi Almanyada daha meşhur.

Hem nazik bir beyefendiyi hem de dibi görünmeyen bir karanlıktaki iş adamını canlandırıyor. Çevresine göre bir o kadar iyi bir adamken, henüz öğrenemediğimiz hedefi, görevi için oğlu ya da en yakınlarını harcamaktan geri durmayan bir konumda. Enterasan aksanı da gizemini bir kat daha arttırıyor rolünün.

Bence çok enteresan bir bilgi de eklemek istiyorum, Tim Seyfi, geçtğimiz yıl Avusturya Devlet Televizyonu için çekilen bir belgeselde Atatürk’ü canlandırmış.

Bu muhteşem kadroya ek olarak Melisa Şenolsun, Başak Köklükaya, Civan Canova, Meral Çetinkaya, Hazal Türesan gibi harika oyuncular da kadroda yer alıyor.

Açıkçası en çok şaşırdığım rol ise Cezmi Baskın’ın. Girdiği bir çok rolde, eğlenceli, esprili ve enteresan kişilikler sunarken, bu sefer oldukça ciddi bir rol ile karşımıza çıkıyor.

Eğlenceli rolleri hatırlamak isterseniz:

Neyse kadroyu tanıdıktan sonra konuyu bir irdeleyelim:

İstanbul’da bir ressam, çıktığı kişisel yolculukta Anadolu’daki arkeolojik bir alana dair evrensel sırları ve bu alanın kendi geçmişiyle ilişkisini ortaya çıkarır.

Netflix Resmi Sitesi

“Anadolu’daki arkeolojik alan” diyip geçiyor ancak bahsedilen yer insanlık tarihini değiştiren buluntu olan Göbeklitepe. Tarihin sıfır noktası.

Göbeklitepe’den bir görünüm
Acaba böyle mi inşa edildi?

İlk sezonu yani ilk 8 sekiz bölümü iki gecede yedik bitirdik. Açılış sahnesi çok vurucu. Kendi cenaze törenine doğru, üzerine canlı beyaz bir elbiseyle koşan Atiye ile başlıyor hikaye. Bazı filmlerde kullanılan bu yaklaşım beni her zaman heyecanlandırmıştır. Sonu önce göstermek. A pardon, filmin sonunda kız ölüyor mu, peki cenazeye kendisi nasıl geliyor? Buradan dedim ki bu dizi içinde biraz zaman kavramını sorgulayacağız. Belki de zaman kavramı alt üst olacak.

Mevzu bahis işaret

Çocukluğunda beri takıntılı bir biçimde aynı işareti (bakınız yukarıdaki) çizen Atiye, aynı şeklin Göbeklitepe’de ortaya çıkmasıyla olayların girdabına sürüklenmesiyle hikaye akıp gidiyor.

Burada bir ayrıntıyı da atlamamak lazım, Atiye İngilizceye The Gift olarak çevirilmiş. Gerçekten de Arapça olan bu sözcüğün anlamı hediye, bağış, ihsan. Ancak bir anlamı daha var ki bence bu ismin neden seçildiğini bir kez daha anlıyoruz: gelecek, istikbal…

Yani Atiye hem bir hediye hem de geleceğin kendisi ya da geleceğe bir hediye.

Enteresan konu örgüsünün yanında bence iki konu ya da bir hayli derin:

Peşine takıldığı köylü kızın “reenkarne prensesin” sordu soru: Kimsin sen?

Üzerine bir hayat sorgulanabilecek kadar derin ve zor bir soru. Tabii sen benim kim olduğumu biliyor musun’dakinin cevabı gibi değil. Durup düşündüğünde insan belki çıldırabilir, belki de gülüp geçer, belki de düşüncelere dalıp hayatını sorgular.

Bilemiyorum acaba yazar, ezoterik felsefelerde büyük yer edinen Pisagor’un “Kendini Bil” sözüne bir gönderme mi yapmak istedi.

Kimsin sen, kendini bil ve tanı!

İkinci mevzu, tam replikleri hatırlamasam da Nemrut Dağı’nda geçen bölümde yankalandı, derinliklere in kendini orada bulacaksın.

Bu bana çok tanıdık bir sözcüğü ve anlamını çağrıştırdır. VITRIOL: (V)isita (I)nteriora (T)ellus (R)ectifacando (I)nveniens (O)ccultam (L)apidem. Çok farklı çevirileri var ama en sevdiğim ya da anlamlı gelen, “En derinlere in, benliğini orada bulacaksın.” Derinde, kimsenin bilmediği, bilemeyeceği cevheri en derinde bulmak ve aramak. Bir ömür boyu sürecek bir çaba bu.

Hazır vitriol demişken içinde Göbeklitepe ve bir çok derin mevzunun hikayeleştirilen güzel kitabı ve yorumunu da buradan analım, okumak isterseniz: httpswww.nioya.com/vitriol-yeni-cagin-safagi.html

Neyse çok derinlere dalmadan konumuza dönelim, böyle bir bilimkurgu dizisi bence büyük bir ihtiyaçtı. 500 yıllık tarihiyle elin Amerikalısı elli milyon hikaye çıkarırken, elini nereye atsan tarih fışkıran, insanlık tarihinin başladığı bu topraklarda neler çıkabileceğini hayal edemiyorum.

Üzücüdür ki diziyle ilgili yorumlarda bu noktalar ya da içeriği yerine sevişme sahnelerinin kalitesi tartışıldığı için biraz daha yolumuz olduğunu anlıyorum. Bu arada dizide mantıksızlıklar, tutarsızlıklar yok mu, var olmaz mı. Ama en nihayetinde ticari kaygıları olan bir yapımda normaldir, seyircisi oldukça bu yapımlar gelişecek, zenginleşecektir.

Kapatmadan bir dileğimi de paylaşayım, ara ara ben de bilimkurgu hikayeleri yazmaya çalışıyorum, gün gelir belki ben de hikayemi ekranda izleme fırsatı bulurum. Merak edenler için iki yazımı bırakıyorum buradaya: httpswww.nioya.com/maresal-bolum-1-kurulus.html httpswww.nioya.com/bilim-kurgu-denemesi-glolai.html

Umarım Atiye’nin yeni sezonu bir an evvel başlar ve ilk sezondaki eksik kalan parçalar açıklığa kavuşur.

Dipnot: Hikaye Şengül Boydaş’ın Dünyanın Uyanışı adlı kitaptan uyarlanmış.

Merak edenler için sizi fragmanla başbaşa bırakayım:

Comments are closed.